Masa saati kutusuna girecek kadar küçüktü, onu aldığım aile vedalaşırken gözyaşı dökmüştü; evde
yetişkin kedileri vardı çünkü ve rahat bırakmıyordu yavruyu. Eve getirdiğinde hemen bir fotoğrafını
çekip anneme yolladım, ‘ayyy ne kadar küçük, susam tanesi kadar’ dedi annem. İsmini bu şekilde aldı
işte hiç anne sütü emememiş minik, çelimsiz Susam.
İşe gittiğimde müziği açık bırakırdım sırf yalnız hissetmesin, üzülmesin diye. Ayaklarımın, bacaklarımın
tırmalanmasını umursamadan koyun koyuna yattık her gece. Hızla büyüdü, hızla öğrendi tuvaletini,
evin bazı kurallarını. Mutfak tezgahına çıkmayacağını bile daha yavruyken biliyordu artık. İşim gereği 3
şehir gezdi benle, her değişiklikte kısa süreli adaptasyon sorunları yaşandı tabii ama çok güçlü ve
akıllıydı, biliyordu nereye gidersek gidelim onu asla bırakmayacağımı.
Ufak tefek klasik kedi kazaları da atlatmadı değil tabii, camdan düştü alt kattaki erkek kediye kur
yapacağım diye mesela. Kısırlaştırma ameliyatı başka bir travma tabii...ama çabucak atlattı hepsini.
Ta ki 2018 Ekim ayına kadar. 12 yaşına gelmişti Susam ama enerjisinden ve oyunculuğuna hiçbir şey
kaybetmemişti yine de.
Bir sabah, ara ara yaşanan kusmaların -ki çoğu zaman bunun normal olduğunu biliyordum- çok
üstünde bir yoğunlukta kustuğunu gördüm. Oturduğum semte yeni taşındığımdan veteriner
hekimimizin yoktu henüz, hemen başladım yakın civarda bir klinik aramaya. İlk gittiğimiz veteriner, viral
bir durum olabileceğini söyleyerek gerekli müdahaleyi yaptı ancak durum değişmedi. Hemen daha
teşekküllü olduğunu düşündüğüm bir kliniğe gittik, birkaç test ve muayene sonrası Pankreatit teşhisi
kondu kızıma. Birkaç gün klinikte kaldı, iyileşti ve eve geldik. Ancak, 3-4 geçmeden yine kusma ve ağır
ishal başladı. Hastalık nüksetmişti.
Bu berbat hastalığın yetişkin kedilerde, özellikle 10 yaş üstündekilerde sıkça görüldüğünü, belli bir
sebebi olmadığını anlattı doktorumuz. Hep umut var dedi ama satır aralarında bana kaybedebiliriz
mesajını da veriyordu ben anlamayı reddetsem de. Bu hastalık, kedimin bütün sindirim sistemini ele
geçirmişti, Yemiyor, su bile içmiyor, yerse kusuyor ve kakasını jel kıvamında yapıyordu. Tekrar kliniğe yatmıştı, bir
telefon aldım klinikten ‘Susam pek iyi değil gelip görün isterseniz’ dediler. 1-2 gün görüşmemiştik
hekimin isteğiyle. Birkaç hafta önce pırıl pırıl tüyleri olan, gözleri ışık saçan kendimden eser kalmamış,
kilo vermişti, üstelik çok acı çekiyordu. Hekimimiz uyutmayı çok istemiyor ama acı çekmesine de gönlü
el vermiyordu. ‘Susam’a acısını azaltacak bir iğne yapacağım ancak bunu kaldıramayabilir, onayınız
gerekli’ dedi. O kadar ağrısı vardı ki çaresiz kabul ettim.
Ve gitti...
2.5 ay süren mücadelemiz ne yazık ki sonuç vermedi ve onu kaybettim. Burnumun direğinin
sızısı hiç geçmedi, geçmeyecek. Kalp gerçekten ağrıyan bir organmış, onu tecrübe ettim Susam’dan
sonra.
Bunları anlattım çünkü onu çok özlüyorum
Anlattım, çünkü ‘kedidir kusar’ demeyin, erkenden önlem alın istiyorum
Anlattım, çünkü bu çok ağrılı ve acılı hastalığı en az üzüntüye ızdırapla atlatın istiyorum.
Anlattım, çünkü onun acısını hala yüreğimde, çok derinlerde hissediyorum.
Dostlarınıza iyi bakın,sevgiyle kalın...